Sarı Otobüs

Bilenler bilir, bir Türk overland efsanesidir sarı otobüs… Hani ‘üç günde Kuzey Amerika’ ,’beş günde tüm Afrika’ paket turlarından haz etmeyenlerin bir düşüdür bu güneş rengi otobüs ile çıkılan yolculuklar… Sarı Otobüs her yıl en uzaklara gider, ardından bir yıl hikâyesi sürer. Kitaplar yazılmıştır onun üstüne…

O artık ne kadar bir simge olmuş ise, Ömer Kaptan da (Yargan), o yolculuğun gerçek anlamda direksiyonundaki ismidir. Ama her şeyden önce o yolculuğun keyfini belki herkesten daha fazla yaşayan kişidir. Bu sayımızda bize Sarı Otobüsü’ nü ve sırt çantası ile yaptığı uzun yolların mutluluğunu anlattı.

Ömer Kaptan, öncelikle bu mesleğe nasıl başladığınızı anlatır mısınız?

Otobüs şoförlüğü baba mesleğim. Bugün eğer usta isem her şeyi babamdan öğrendim. Bir gün yerler cam gibi buz biz babamla Diliskelesi rampasından aşağı iniyoruz. Ben direksiyondayım babam torpidonun üstüne bir kahve koydu ve dedi ki “bak oğul bu rampadan aşağı inerken ve yerler cam gibi buz iken, sen eğer şu kahvenin köpüğünü dökmeden aşağı inersen bu işi kavramışsın” demektir. İşte yıllardır çok şükür köpüğü dökmeden direksiyon sallıyoruz.

Fotoğrafevi’nin overland yolculuklarına nasıl katıldınız?

Fotoğrafevi 1992’ de kuruldu. Ben bir yıl sonra aralarına katıldım. 9 yıldır sürekli olarak Nepal ve Hindistan’a gidiyoruz. Sanırım bu tür bir otobüs yolculuğu ile Nepal’e giden ilk Türk şirketiyiz. Yolculuk toplam 7 hafta sürüyor. 3 haftada Katmandu’ya varıyoruz. Bir hafta orada kalıyoruz, trekking yapıyoruz. 3 haftada geri dönüyoruz.

Biraz Sarı Otobüs’ten söz edelim? Kaç kişilik bir otobüs? Diğer otobüslerden farkı ne?

Aslında Sarı Otobüs irice bir karavan. 10 katılımcı, 2 mürettebat yani ben ve Özcan Yurdalan ile toplam 12 kişi oluyoruz. Otobüsümüz Isuzu marka, burada şunu açıklıkla söyleyebilirim, Isuzu‘muzu uzun yola hazırlarken oldukça büyük değişiklikler yaptık ve bu konuda Anadolu Isuzu‘dan çok büyük yardım gördü. Her yıl modifikasyonuna sponsor oluyorlar İrice bir karavan dedim aracımız için. Çünkü içinde karşılıklı oturacak bir bölümümüz ve arkada yatak olabilen oturma düzeni var. Sahra mutfağımız var. Her zaman söylediğim gibi o bizim yolculuk boyunca evimiz oluyor.

Bu gezilere kimler katılıyor? Hangi meslektekiler ilgi gösteriyor? Yaş grubu nedir?

Değişiyor Fotoğrafevi’nin düzenlediği bir gez, olduğu için fotoğrafçılar katılıyor, yazarlar katılıyor, seyahat kültürünü bilen kişiler diyelim. Yaş olarak da değişiyor. 20 yaşında katılımcımızda oldu, 50 yaşında da oldu aramızda pek çok arkadaşımız 60 yaşında da bu yolculuğa çıkacaklarını söylüyorlar. Işıl Özgentürk mesela bir yolculuğumuza katılmıştı ve dönüşte bir kitap yazdı. Özcan Yurdalan yaptığımız tüm gezilerin sonunda İran, Pakistan ve Hindistan ile ilgili sarı otobüs üçlemelerini yazdı.

Peki, nasıl bir gezi bu? Nedir diğer turlardan farkı?

Öncelikle bu program sınırları kesin çizilmiş bir tur değil, elbette teknik açıdan organize ve elbette belirli bir programı takip ediyorsunuz. Ancak arada bin kilometre güneye, 2 bin kilometre kuzeye keşif adına rota değişikliği yapıyoruz. Mesela şu da oluyor; yolda bir yerden geçerken katılımcılarımızdan biri fotoğraf çekmek istiyor. Hemen durup, kısa bir mola veriyoruz. Ayrıca her gittiğimiz kentte katılımcılarımızın halkla kaynaşmalarını, oralardan arkadaş edinmelerini tavsiye ediyoruz. Genelde gece yolculuk yapıyor, gündüzleri kentte oluyoruz. Sarı otobüs yol boyu aynı zamanda yatakhanemiz ama vardığımız şehirlerde otellerde kalıyoruz. Çok basit yaşıyoruz, aracımızda oldukça donanımlı olduğu için % 100 bağımsız davranabiliyoruz. Varılan her şehirde katılımcılara önce bir oryantasyon yapıyoruz, şehri genel anlamda tanıtıyoruz. Sonra arkadaşlarımızı serbest bırakıyoruz ve kendi başlarına keşfetmelerini istiyoruz.

Her kentte arkadaş edinmelerini istiyoruz dediniz. Sizin de 9 yılda pek çok arkadaşınız olmuştur.

Elbette. Biraz bu yüzden bu yolculuklar bizim için rutin gezilere dönüşmüyor. Aslında her yolculuk oradaki dostlarla tekrar buluşmak için bir fırsat oluyor. Tebriz’de mesela Mansur var, fotoğrafçı Kemal var, Yez’de Hasan diye bir arkadaş var, Pakistan‘da Mitta’mız, Katmandu’da Dr. Çakra ve Mr. Mohan var. İnanın o bölgelerde turizm çok gelişmediği için biz onların gözünde müşteri değil misafir oluyoruz. Özellikle İran’da hangi lokantaya gitsek ‘konağımız olun’ derler ve para almak istemezler. Tebriz’de mesela bir nargile kahvesi vardır, hep uğrarız, orada pek çok dostla yarenlik ederiz. O bölgede kahvelerde hem yemek yenir, hem kahve ve nargile içilir. Azeri lehçesinde nargile içmeye ‘kalyan çekmek’ denir. Oradan hoş bir anımızı anlatayım: İçimizden biri sohbet sırasında diğer arkadaşlara arkasını dönerek oturdu, sonra farkına varıp “kusura bakmayın dedi, arkamı döndüm” bir Azeri dost şöyle dedi “gülün arkası olmaz ki.“ Yine aynı kahvede duvarlarda bir takım Farsça yazılar gördük, bizdeki gibi ‘etrafı kirletmeyiniz, yüksek sesle konuşmayınız’ gibi uyarılar zannettik. Oysa hepsi birer şiirmiş! Birini aktarayım isterseniz, bir şair nargileye bakıp şu satırları döktürmüş:

“Nicedir öğrendim aşkı kalyandan (nargileden) ben

Başımda od (ateş) kalbimde ah

Eşginimde (gözyaşımda) duman…”

Burada nargilenin üstündeki ateşi, nargilenin içe çekilmesi ve sonra fokurdayan suları aşkta yaşanan duygulara benzetmiş. İşte böyle hoş şeylerle karşılaşıyoruz. O yüzden tüm katılımcılara hep şunu söylüyoruz, fotoğraf mı çekiyorsun, çektiğin insanla konuş, adını sor, arkadaş ol, herhangi biri olmasın senin için. Bu yolculuğu daha içselleştiriyor, yolculuğun hakkını vermiş oluyorsunuz.

Nepal – Hindistan yolunda hangi rotayı izliyorsunuz?

İstanbul’dan yola çıktıktan sonra ilk durağımız 36 saat sonra Tebriz oluyor. Orada 2 gün 2 gece kalıyoruz. Oradan İsfahan’a geçiyoruz, sonra Şiraz ve Yezd. Oradan Pakistan’a geçiyoruz. Taflan Çölü’nü aşıp Quetta’ya varıyoruz. Sonra kuzeye Lahor‘a yöneliyoruz. Oradan Hindistan’a geçip Pencap Eyaleti’nde Amritsar’da kalıyoruz. Daha sonra diğer şehirler olan Delhi, Jaipur, Agra ve Varanisi’yi ziyaret edip Nepal’e giriyoruz. Bir hafta Nepal‘de Himalayalar‘ın dört binlerinde soft trekking yapıyoruz. Yukarda özel lodge denilen barınaklarda kalıyoruz. Dönüş yolumuzda farklı olarak Ajmer, Jaiselmar, Puşkar, Peşaver, İndus Vadisi’ni aşıyoruz. İran’da Mirjaveh ve Zahedan, Meşed, Ömer Hayyam’ın kabrinin olduğu Nişabur’u sayabilirim. Sonra Hazal Denizi kıyısına yöneliyoruz. Bender – e Enzeli’e varıyoruz. Masuleh, Tebriz, Maku, Bazargan ve derken Doğu Beyazıt’tan Türkiye’ye giriyoruz. Yol kültürünü yaşamayanlar dönüş sendromuna giriyorlar ve Türkiye’ye varıldığında onlar için yolculuk bitmiş oluyor. Oysa bizim için yolculuğun Türkiye bölümü başlıyor. Pek çok yeri geze geze varıyoruz.

Sarı Otobüs‘te katılımcıların ilişkisi nasıl?

Başta da söylediğim gibi çok donanımlı bir aracımız var. Sahra mutfağında yemeklerimizi kendimiz yapıyoruz. İsteyen istediği anda çay – kahve yapıyor. Bakliyat un, tuz gibi ana besin maddelerini Türkiye’den alıp araca yüklüyoruz. Gittiğimiz yerlerde de dilediğimiz zaman oraya özgü besin maddeleri alıyoruz. Yolda yaşam kendi kendine kuruluyor. Herkesin otobüste kendi köşesi oluyor. Kitabını belirli yere koyuyor, küçük çantasının özel yeri oluyor ilk bir haftada herkes Sarı Otobüs’le yolculuğun farkını anlıyor, alışıyorlar, seviyorlar. Mesela geçen yıla Nepal’e giderken heyelan olmuş 30 kilometrelik yolu 9 saatte alabildik ancak hiçbir katılımcımız sıkılmadı. Zaman zaman araçtan indiler bizim gibi yolda bekleyen yerli halkla kaynaştılar. Mesela ilk yolculuğumuzda da 22 kere lastiğimiz patlamıştı. Ama bu yıl, teknik tecrübemiz sonucunda hiç lastiğimiz patlamadı. Yolculuk bu, beklenmedik şeylere hazırlıklı olmak lazım. Ama ben öncelikle bu uzun yolculuğa çıkacaklara bir tavsiyede bulunmak istiyorum, bizim kısa yolculuklarımız da oluyor, önce deneme olarak böyle kısa bir tura katılırlarsa onlar için iyi bir alıştırma olur.

O zaman diğer yolculuklarınızı soralım, sadece Nepal ve Hindistan’a gitmiyorsunuz herhalde?

Hayır. Mesela 99‘da Moğolistan‘a gittik. Ancak özellikle Moğol stepleri oldukça düz ve sıkıcı. Ama 2006‘da Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan‘ı içeren bir Fergana Vadisi gezisi planlıyoruz. Olağanüstü bir vadi, mutlaka görmek gerek. Geçen yıl Suriye, Lübnan ve Ürdün yaptık, bu yıl da yapacağız. İran gezilerimiz oluyor. Türkiye ‘de Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu, Kapadokya gibi tematik gezilerimiz oluyor. Biz yolcu olma halin, aylaklık halini, misafir olma halini seviyoruz.

 Bir Arap gezgini şöyle demiş:

“Seyahat edin, akan su temiz kalır, durgun su kirlenir.”

Biz de duru bir hayat için yollara düşüyoruz.

Yazı: Ahmet Parman, fotoğraflar: Yelda Baler

Sırtçantam 3. sayı, Mart 2005