Dicle’nin Sevdalısı; Hasankeyf

Batman’dan yola koyularak Türkiye’nin petrol üretiminde önemli merkezi sayılan Raman Dağı’nın batısındaki geçidi aştığınızda, Mezopotamya’nın yaşam pınarı Dicle Nehri ile karşılaşırsınız. Nehri sağınıza alıp yola devam ettiğinizde ise nehrin kıyısında insanoğlunun beşiği sayılan boynu bükük kalmış Hasankeyf’e ulaşırsınız.

Yazı: İbrahim Tanrıverdi, fotoğraf: İsmail Şahinbaş

Boynu bükük diyorum çünkü insanlığın beşiği sayılan bu önemli tarihi mekan, yakın gelecekte GAP kapsamındaki Ilısu Barajı’nın suları altında kalacak. Yani bin yıllardır koyun koyuna yaşayan sevdalısı Dicle’nin sularına gömülecek.

İsterseniz sevdalısı Hasankeyf’i sularında boğacak olan semavi dinlerin kitaplarında kutsal sayılan Dicle’nin doğuşuna ve yolculuğuna değinelim: Kıyısında birçok medeniyeti barındıran Dicle Nehri Elazığ’ın yakınlarındaki Hazar Gölü’nden doğar. Basra Körfezi’ne kadar olan yolu; inanışa göre Danyal Peygamber tarafından çizilmiştir. Rivayet olunur ki tanrı tarafından Danyal Peygamber’e bir vahiy iner. Denir ki, elindeki asa ile suyun çıktığı gölden Basra Körfezi’ne kadar bir yol çiz, su arkandan gelecektir.

Ancak yetimlerin yoksulların ve vakıfların malına mülküne yetiştiği zaman suyun yolunu değiştir ki bunlara zarar vermesin Danyal Peygamber tanrının emrettiği şekilde Dicle’nin yolunu çizer. Suyun akışı yukarıdaki özelliklere sahip mal ve mülklere isabet ettiği zaman Danyal Peygamber suyun yönünü çorak ve verimsiz topraklardan geçirir. Dicle büyük menderesler oluşturarak kimsenin malına zarar vermeden yoluna devam eder. Bu nedenle Dicle Nehri her dönem kutsal bir nehir olarak kabul görmüştür.

Hasankeyf’e gelince; geçmiş tarihlerde ticaret yolları üzerinde önemli bir merkez olan kentten Bağdat’a nehir yolu ile taşımacılık yapılırmış. Uzun süre ilim ve ticaret merkezi olan kent 1260 yılında Anadolu’yu istila eden Moğollar tarafından yerle bir edilmiş. Kervansaraylar, mabetler, medreseler yılışmış kütüphanelerinde toplanan kitaplar Dicle’ye atımlı, bu nedenle nehrin günlerce mürekkep gibi aktığı söylenir.

 Bu büyük yıkımdan sonra Eyyübiler kenti yeniden imar ederler 13. yüzyılda kent Eyyübiler’den Akkoyunlular’ın egemenliğine geçer. Kent Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından yönetilir. 21 yıllık Akkoyunluların saltanatı Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı ordusu ile yapılan Otlukbeli Savaşı’nda son bulur. Bu savaşta Osmanlı ordusuna esir düşen Uzun Hasan’ın oğlu olan Zeynel Bey öldürülür. Babası tarafından yapılan görkemli türbesi kentin hemen girişinde bulunmaktadır. Bugünde yaşamın devam ettiği Hasankeyf’in çevresinde 7 bin kadar mağara olduğu söylenir.

Bu coğrafyada insanlar 1968 yılına kadar mağaralarda yaşıyorlardı. 1968’den sonra devletin tarihi kalıntılar üzerine yaptığı konutlara geçen halkın değişen mekânı dışında yaşam biçimi aynı kalmış. Geçmişte olduğu gibi hayvancılık ve tarım alanında uğraş vermekteler. Hayvancılık yapan göçerlerin kıl çadırlarını Dicle kıyısında görebilirsiniz. Ilıman bir iklime sahip coğrafya, göçerler için ideal bir ortam sağlıyor. Kar yağmayan bölgede hayvanları için otun bol olduğu meralar, barınacakları mağaralar ve bolca Dicle suyu var. Yedi ayı burada geçiren göçerler bahara doğru havaların ısınması ile yönünü Anadolu dağlarına çeviriyorlar.

Hasankeyf sit alanı ilan edildiğinden dolayı da başka hiçbir yapılanmaya izin verilmemiş. Zaten sula altında kalacak diye de insanlar herhangi bir yatırım yapmamış. Bugün bu tarihi mekânı ziyaret eden insanların konaklayabileceği herhangi bir otel olmadığı gibi doğru dürüst günübirlik hizmet verebilecek bir tesiste bulunmamaktadır. Bu nedenler insanlar bu önemli tarihi mekânı sadece birkaç saatliğine ziyaret edip buradan ayrılıyorlar.

Doğrusu bu tarihi mistik mekânda en az 24 saat geçirmek gerekiyor. Bin yıllardır kimsenin malına zarar vermemek için yönünü değiştiren kutsal nehir ne yazık ki insanoğlunun eliyle yapılacak olan barajdan dolayı sevdalısı olan tarihi mekân Hasankeyf’i yutacak. Yapılacak olan Ilısu Barajı; hidroelektrik santrali olarak, ancak 70 veya 80 yıl hizmet verebilecek bu kısa zamandan sonra atıl hale gelecek olan proje için binlerce yıllık bir tarih kurman veriliyor. Değer mi?

Sırtçantam 2. sayı, Şubat 2005